Yağmur


Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim

Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Nurullah Genç

Kırk Hadis / diyanet.gov.tr




1. Allah Rasûlü (s.a.v.) : “Din nasihattır / samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi.
Müslim, İmân, 95.

2. İslâm, güzel ahlâktır.
Kenzü’l-Ummâl, 3/17, Hadis No: 5225.

3. İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.
Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.

4. Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.
Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.

5. İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür.
Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6.

6. Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.
Tirmizî, İlm, 14.

7. Mümin, bir  delikten iki defa sokulmaz.(Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)
Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.

8. Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.
Tirmizî, Birr, 55.

9. Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi  sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî, fiu’abü’l-Îmân, 4/334.

10. İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.
Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58.

11. Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.
Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.

12. İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz.
Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12.

13. Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.
İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta’, Akdıye, 31.

14. Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.
Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.

15. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır.  Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n  kusurunu) örter.
Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.

16. İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.
Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.

17. Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.
Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.

18. Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.
Buhârî, Edeb, 57, 58.

19. Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.
Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.

20. (Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.
Tirmizî, Birr, 58.

21. (Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.
Tirmizî, Birr, 36.

22. Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.
Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.

23. Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.
Tirmizî, Birr, 3.

24. Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir : Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası.
İbn Mâce, Dua, 11.

25. Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.
Tirmizî, Birr, 33.

26. Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır.
Tirmizî, Radâ’, 11; ‹bn Mâce, Nikâh, 50.

27. Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.
Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.

28. Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız” buyurmuştur.
Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.

29. (İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah’a şirk koşmak, sihir, Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu.
Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144.

30. Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.
Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75.

31. Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.
Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141.

32. Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle geçiren kimse gibidir.
Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41; / Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78.

33. Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.

34. Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; O’nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir  darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.
Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 61.

35. Bizi aldatan bizden değildir.
Müslim, Îmân, 164.

36. Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe) cennete giremezler.
Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79.

37. İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.
İbn Mâce, Ruhûn, 4.

38. Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.
Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10.

39. İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.
Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.

40. Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz.
Tirmizî, Cum’a, 80

Kırk Hadis / sonpeygamber.info




> Hz. Peygamber’in (s.a.v.) “Ümmetimden kim kırk hadis ezberlerse, Allah onu âlimler ve fakihler arasında diriltsin” duasına mazhar olmak isteyen inananlar asırlar boyunca kırk hadis geleneğini sürdüre gelmişlerdir. Sonpeygamber.info Web Portalı'nın hazırladığı bir kırk hadis derlemesini sizlere sunuyoruz.

1. “Her işittiğini söylemek, kişiye yalan olarak yeter.”
> Müslim, İman 3

2. “İki özellik vardır ki bunlar bir mü’minde bulunmaz: Cimrilik ve kötü ahlâk.”
> Tirmizî, Birr 41

3. “Kuvvetli mü’min Allah katında zayıf mü’minden daha hayırlıdır.”
> Müslim, Kader 8

4. “Hiç kimse öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermesin.”
> Müslim, Akdiye 16

5. “Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve cimrilikten sana sığınırım. Kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım!”
> Müslim, Zikir 50

6. “Müslüman evlerinin içinde en hayırlı ev, içinde yetime bakılan evdir. Müslümanların evlerinin içinde en kötü ev, içinde yetime kötülük yapılan evdir.”
> İbni Mâce, Edeb 6

7. “Hiçbir kimse kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir.”
> Buhârî, Büyu’ 15

8. “Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme!”
> Müslim, Birr 144

9. “Hikmet ve ilim mü’minin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır.”
> Tirmizî, İlim 19

10. “Yumuşak davranamayan kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış sayılır.”
> Müslim, Birr 74

11. “Kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır.”
> Tirmizî, Zühd 11

12. “Allah, sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. O, sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.”
> Müslim, Birr 33

13. “Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.”
> Tirmizî, Kıyame 49

14. “Nerede olursan ol, Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün ardından bir iyilik yap ki bu, onu yok etsin; insanlara karşı güzel ahlâkın gereğine göre davran.”
> Tirmizî, Birr 55

15. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olmazsınız.”
> Müslim, İman 93

16. “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”
> Tirmizî, Birr 15

17. “Mazlumun duası ile Allah arasında bir perde yoktur. Bedduasını almaktan sakının.”
> Buhârî, İman 4

18. “Ey insanlar! Takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz (dua ve ibadet etmekten) usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah’a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır.”
> Buhârî, İman 16

19. “Bizi aldatan bizden değildir”
> Müslim, İman 164

20. “Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.”
> Tirmizî, İlim 14

21. “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz.”
> Tirmizî, Birr 33

22. “Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir Müslümanın, (din) kardeşi ile üç günden fazla dargın durması helal olmaz.”
> Buhârî, Edeb, 57-58

23. “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”
> Müslim, Fedail 66

24. “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”
> Buhârî, İlim 12

25. “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah’ın Kitab’ı ve Rasulü’nün sünneti.”
> Muvatta, Kader 3

26. “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer; şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.”
> Müslim, Vasiyet 14

27. “Her dinin (mensuplarının) kendine özgü (ağır basan) bir ahlâkı vardır. İslam (ın mensuplarının ağır basan) ahlâkı, hayâdır.”
> İbni Mâce, Zühd 17

28. “Mü’min ülfet sahibidir. Ülfet etmeyen (insanlarla kaynaşmayan) ve ülfet edilmeyen (kendisiyle kaynaşılmayan) kişide hayır yoktur.”
> Ahmed b. Hanbel, II / 400

29. “Boş işlerle uğraşmaktan uzak durması, kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir.”
> Tirmizî, Zühd 11

30. “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Mü’min ise insanların canları ve malları konusunda kendisinden emin olduğu kimsedir.”
> Tirmizî, İman 12

31. “Müslüman kardeşini hor görmesi, kişiye kötülük olarak yeter.”
> Müslim, İman 164

32. “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.”
> Ahmed b. Hanbel, Müsned, III / 198

33. “Allah’ın rızası, anne babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.”
> Tirmizî, Birr 3

34. “Bir kul, dünyada başka bir kulun ayıbını örterse kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter.”
> Müslim, Birr 72

35. “İki nimet vardır ki insanların çoğu, bu nimetleri değerlendirmekte aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.”
> Buhârî, Rikak 1

36. “Emanet kaybedildiğinde (iş ehil olmayana verildiğinde) kıyameti bekle.”
> Buhârî, İlim 59

37. “Doğrulukta tehlike görseniz de ondan ayrılmayın. Zira kurtuluş ancak doğruluktadır.”
> et-Tergîb ve’t-Tertîb, III / 590

38. “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.”
> Tirmizî, Kıyame 25

39. “Allah; sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur.”
> Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat 1 / 275

40. “Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olmaz.”
> Buhârî, İman 7

Salât-ı Münciye / Salâten Tuncîna




> Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i seyyidinâ Muhammedin salâten tuncînâ biha min cemîil'ehvâli vel'âfât. Ve takdîlenâ bihâ cemîal'hâcât. Ve tutahhiruna, bihâ min cemîis'seyyiât. Ve terfeunâ bihâ âledderacât. Ve tubelliğunâ bihâ eksal'ğâyât, min cemî'ilhayrâti fil'hayati ve bâdel'memât. Hasbunallâhu ve nî'mel vekîl, nî'mel mevlâ ve nî'men'nasîr.

> Ey Allah'ım! Efendimiz Hz. Muhammed'e (S.A.V.) aline (ve ümmetine) öyle bir salatu selam eyle ki, O salatu selam ile bizi tüm endişelerden, korkulardan, felaketlerden, muhafaza eyle. O salatu selam ile tüm hacetlerimizi ihsan eyle. O salat ile bizi bütün kötülüklerden temizle. O salat ile bizi en yüksek derecelere yükselt. Gayelerin en son, en yüksek makamına bizi onunla ulaştır. O salat ile hayat ve ölümümüzden sonra da bizi tüm hayırlara kavuştur. Yüce Allah, bize kafidir. O ne güzel vekil, ne güzel koruyucu ve ne güzel yardımcıdır.

Salât-ı Tefriciye




> Allâhumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammedinillezi tenhallu bihil'ukadu, ve tenfericu bihil'kurabu, vetukdâ bihil'havâicu, ve tunâlu bihir'regâibu, ve husnul'havâtimi, ve yusteskal'ğamâmu bivechihil'kerimi ve alâ âlihi ve sahbihî fî kulli lemhatin ve nefesin bi adedi kulli mâlûmin lek.


> Allah' ım! Her göz açıp kapamada ve her nefeste, Sana ma'lum nesneler adedince mükemmel bir salat ve tam bir selamı Efendimiz Muhammed (S.A.V) 'in ve bütün Âl ve Ashabının üzerine indir ki; Onunla düğümler çözülür, sıkıntılar dağılır, ihtiyaçlar giderilir, istekler ve hüsn-ü hatimeler elde edilir ve mübarek yüzü hürmetine bulutlardan yağmur istenilir.

Salavat-ı Şerife Getirmenin Fazileti


Efendimiz Aleyhisselam buyurdu :

İsmimi duyunca salavat getirmeyen, insanların en cimrisidir.

\
Bana en yakın olanlar, üzerime en çok salavat getirenler olacaktır.

\
Üzerime salavat getirirseniz Allah da (c.c) sizin üzerinize salavat getirir.

\
Üzerime salavat getirmeden dağılan bir topluluk pişmanlık duyacaklardır.

\
Bana salavat getirin. Nerede olursanız olun salavatınız bana ulaşır.

\
Allah Teala (C.C) buyurdu: "Bir defa salavat getirene Ben ve meleklerim on defa salavat getiririz."

\
Cuma günü ve geceleri üzerime (100) defa salavat getirenin Allah Teala (c.c) otuzu dünyaya, yetmişi ahirete ait olmak üzere yüz hacetini kabul eder.

\
Dua ile sema arasında bir engel vardır. Üzerime salavat getirilince engel açılır, dua yerine ulaşır.

\
Sünnetimi ihya eden, üzerime salavat getiren, darda kalanlara yardımda bulunanlar kıyamet gününde arşın gölgesinde olacaklardır.

\
Sırat üzerinde kalmış, hurma yaprağı gibi tirtir titreyen bir adam gördüm .O anda üzerime getirdiği salavat-i şerife gelip o durumdan onu kurtardı.

\
Dün gece acayip bir şey gördüm. Adamın biri Sırat üzerinde düşüp kalkıyordu. O anda üzerime getirdiği salavat geldi. Elinden tuttuğu gibi Sırat'tan geçirdi.

\
Meclislerinizi salavat ile süsleyiniz.,

\
Kıyamet günü büyük ecir almak isteyen, üzerime salavat getirsin.

\
Cuma günü üzerime (80) kere salavat getirenin seksen senelik günahı affolunur.

\
Üzerime salavat getirilmeden yapılan hiçbir dua kabul olunmaz.

\
Karşılaşan iki mü 'min salavat getirerek musafaha ederlerse, geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır.

\
Üzerime (100) defa salavat getirene, Allâh (c.c.) bin defa rahmet nazarı ile bakar. İştiyakla daha fazla getiren için kıyamet gününde şefaat ve şahitlik ederim.

\
Üzerime bir günde (1000) defa salavat getiren kimseye cennetteki makamı gösterilmedikçe ölmez.

\
Cuma günü üzerime (100) defa salavat-i şerife getiren kimse kıyamette öyle bir nur ile gelecek ki, eğer o nur bütün mahşer ehline taksim edilse hepsine yeterdi.

\
Ömrünü boş yere heba eden kişinin kaybettiği zamanı telafi etmesi için salavat-i şerife ile meşgul olmalıdır. Eğer bütün Ömrünü ibadetle geçirmiş olsan sonra bir defa salavat-i şerife getirsen, getirdiğin salavat bütün ibadetlerinden daha ağır gelirdi. Çünkü sen kendi gücün nispetinde salavat getirmektesin.

\
Allah Teala da (C.C) Rububiyyeti hesabıyla senin bir salavatına karşılık sana on salavat getirmektedir. Yani Allah Teala(C.C) sana on defa rahmet nazarıyla bakmaktadır. Allah Teala'nin (C.C) kuluna nazar-i rahmeti; insin, cinnin ibadetinden daha hayırlıdır. Çünkü Allah (C.C) bir kuluna rahmeti ile nazar edince o kul azaba dûçar olmaz.

\
Allah Teala(C.C), perşembe günü ikindi vakti, melekleri salavat-i şerife getirenlerin ismini yazmak için yeryüzüne gönderir. Cuma günü ve gecesi salavat getirmeyi ihmal etmemelidir.

\
Salavat-i Şerife dünya ve ahirette insanin derecesini yüceltir. Onu büyük bir nur sahibi kılar. Kazancı en bol bir ticaret kaynağıdır.

Salavat-ı Şerifeler



Aleyhisselam (a.s)
> Allahın selamı, onun üzerine olsun.

\

Aleyhissalatu vesselam (a.s)
> Allahın salatu selamı onun üzerine olsun.

\

Sallallahu (Teala) aleyhi ve sellem (s.a.v)
> Allahu Teala, Ona salatu selam etsin.

\

Allahumme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed (a.s.m)
> Allahım! (peygamberimiz) Hz.Muhammed'e ve aline (evladu iyaline) rahmet eyle.

\

Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim
> Ey Allahım ! Efendimiz, büyüğümüz Muhammed'e, evladu iyaline, ashabına salatu selam eyle. (Rahmet et, selametlik ver.)

\

Allahumme salli ala Muhammedin ve enzilhul'muk'adel'mukarrabe indeke yevmel'kıyameti.
> Ey Allah'ım! Hz. Muhammed'e Salatu selam et, ve onu kıyamet gününde sana yakın bir yere (makam-ı Mahmud'a) indir.

\

Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin tıbbil'kulubi ve devaiha ve afiyetil, abdani ve şifaiha ve nuril'ebsari ve ziyaiha ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.
> Ey Allahım ! kalblerin doktoru ve devası, vucutların şifası, gözlerin nuru ve ziyası olan Muhammed'e (S.A.V) aline ve ashabına salatu selam eyle.

\

Allahumme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammedin bi'adedi ilmike
> Ey Allahım ! efendimiz Hz. Muhammed'e (S.A.V) ve efendimiz Hz.Muhammedin (S.A.V) aline nihayetsiz olan ilminin adedince salatu selam ve bereketler ihsan eyle.

\

Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin mahtelefel-melevani ve teakabel-asarani ve kerraral-cedidani vestekbelel-ferkadani ve belliğ ruhahu ve ervaha ehl-i beytihi minnat-tahiyyete vesselame verham ve barik ve sellim aleyhi ve aleyhim teslimen kesiran kesira.
> Allah'ım melevan, asaran, cedidan ve ferkadan yıldızları devam ettiği müddetçe Efendimiz Muhammed'e (S.A.V) salat ve selam eyle. O'nun ve ehl-i beytinin ruhuna bizden saygı ve selam ulaştır.

\

Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali Muhammedin ve Ademe ve Nuhin ve İbrahime ve Musa ve İsa ve ma beynehum minen'nebiyyine vel'murselin. Salevatullahi ve selamuhu aleyhim ecmain.
> Allahım ! Hz.Muhammed'e (S.A.V), Hz.Adem, Hz.Nuh, Hz.İbrahim, Hz.İsa (A.S.V) ve bunların arasında (gelip geçmiş bütün) peygamberlere rahmet ihsan eyle.

\

Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin abdike ve Resulike ve alel'muminine vel'muminati vel'muslimine vel'muslimati.
> Allahım ! kulun ve Resulun Hz.Muhammed (s.a.v)'e salat (Rahmet) et. Mümin olan erkek ve kadınlara, müslüman olan erkek ve kadınlara da merhamet eyle.

\

Allahumme Salli ala Ruhi seyyidina Muhammedin fil'ervahi ve salli ala cesedi seyyidina Muhammedin fil'ecsadi ve salli ala kabri seyyidina Muhammedin filkuburi. Allahhumme belliğ minni tehiyyeten ve selama.
> Ey Allahım! Ruhlar içinde sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed'in (S.A.V) ruhuna, cesedler içinde Hz.Muhammed'in (S.A.V) cesedine, kabirler içinde Hz.Muhammed'in (S.A.V) kabrine salatu selam eyle. Allahım, benim selamımı sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)'in aziz ruhuna vasıl eyle (ulaştır).

\

Allahumme salli ala Muhammedin ve ezvacihi ve zurriyetihi kema salleyte ala İbrahime, ve barik ala Muhammedin ve ezvacihi ve zurriyetihi kema barekte ala İbrahime inneke hamidun mecid.
> Ey Allahım! Hz.Muhammed'e zevcelerine ve soyuna rahmet et. Hz.İbrahime rahmet ettiğin gibi. Hz.Muhammed'e, zevcelerine ve soyundan gelenlere bereket ver. Hz. İbrahime bereket verdiğin gibi. Gerçek ki, Sen, Hamidsin (öğülmüş yalnız sensin) Mecidsin (şan ve şeref sahibisin).

\

Allahumme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed, kema salleyte ala İbrahime ve ala ali ibrahim,. İnneke hamidun mecid.
> Ey Allahım, Hz.Muhammed’e ve O'nun âline salat et. Hz. İbrahim (A.S.)'a ve âline salat ettiğin gibi. Şüphe yok ki, sen Hamidsin,(Öğülmüş yalnız sensin), Mecidsin (Şan ve şeref sahibi yanlız sensin)

\

Allahumme barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammed, kema barekte ala İbrahime ve ala ali İbrahim, İnneke hamidun mecid.
> Ey Allahım, Hz.Muhammed’e ve O'nun âline mübarek eyle. Hz. İbrahim (A.S.)'a ve âline mübarek eylediğin gibi. Şüphe yok ki, sen Hamidsin,(Öğülmüş yalnız sensin), Mecidsin (Şan ve şeref sahibi yanlız sensin)

\

Salâten Tuncîna;
Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i seyyidinâ Muhammedin salâten tuncînâ biha min cemîil'ehvâli vel'âfât. Ve takdîlenâ bihâ cemîal'hâcât. Ve tutahhiruna, bihâ min cemîis'seyyiât. Ve terfeunâ bihâ âledderacât. Ve tubelliğunâ bihâ eksal'ğâyât, min cemî'ilhayrâti fil'hayati ve bâdel'memât. Hasbunallâhu ve nî'mel vekîl, nî'mel mevlâ ve nî'men'nasîr.
Ey Allah'ım! Efendimiz Hz. Muhammed'e (S.A.V.)aline (ve ümmetine) öyle bir salatu selam eyle ki, O salatu selam ile bizi tüm endişelerden, korkulardan, felaketlerden, muhafaza eyle. O salatu selam ile tüm hacetlerimizi ihsan eyle. O salat ile bizi bütün kötülüklerden temizle. O salat ile bizi en yüksek derecelere yükselt. Gayelerin en son, en yüksek makamına bizi onunla ulaştır. O salat ile hayat ve ölümümüzden sonra da bizi tüm hayırlara kavuştur. Yüce Allah, bize kafidir. O ne güzel vekil, ne güzel koruyucu ve ne güzel yardımcıdır.

\

Salât-ı Tefriciye;
Allâhumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammedinillezi tenhallu bihil'ukadu, ve tenfericu bihil'kurabu, vetukdâ bihil'havâicu, ve tunâlu bihir'regâibu, ve husnul'havâtimi, ve yusteskal'ğamâmu bivechihil'kerimi ve alâ âlihi ve sahbihî fî kulli lemhatin ve nefesin bi adedi kulli mâlûmin lek.
Allah' ım! Her göz açıp kapamada ve her nefeste, Sana ma'lum nesneler adedince mükemmel bir salat ve tam bir selamı Efendimiz Muhammed (S.A.V) 'in ve bütün Âl ve Ashabının üzerine indir ki; Onunla düğümler çözülür, sıkıntılar dağılır, ihtiyaçlar giderilir, istekler ve hüsn-ü hatimeler elde edilir ve mübarek yüzü hürmetine bulutlardan yağmur istenilir.

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) Hayatı



Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hicret’ten 52 yıl önce (Milâdi 570), Rebiülevvel ayının 17. gününde Mekke şehrinde dünyaya gelmişlerdir. Babası, Hz. Abdullah daha  Peygamber Efendimiz (s.a.v) dünyaya gelmeden, 25 yaşlarında vefât etmiştir. Annesi, Hz. Âmine’yi ise 6 yaşında iken kaybetmiştir. Küçük yaşta babasını ve annesini kaybeden  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i, dedesi Abdülmuttâlib himayesine aldı ve o zamana kadar kimseye verilmemiş olan Muhammed adını kendisine verdi. O da bir yıl sonra vefât edince,  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i amcalarından, Hz. Ali’nin babası Hz. Ebû Tâlib yanına alıp büyütmüştür.  Peygamber Efendimiz (s.a.v) Mekke’nin en büyük ailesi olan Hâşimiler’dendi.

Peygamberler, Peygamber olarak dünyaya gelirler ve o vazife için yaratılmışlardır. Peygamberlik gibi ağır bir emaneti yüklenmek için bir hazırlık devresi geçirirler, sonunda ilâhi vahye mazhar olurlar ve insanlara ilâhi emirleri tebliğe başlarlar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hayatı, Peygamberliğini açıklamaya emir alıncaya kadar; sade, temiz, çok dürüst ve yaşayışı da insanlığa örnek bir yaşayış idi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) genç yaşlarında iken bütün Hicâz’da, daha Peygamberlik gelmeden önce, huylarının güzelliği ve her hususta emin oluşları dolayısıyla, Araplar tarafından “Muhammed’ül Emin” diye anılmaya başlanmıştı. Babasından mal, mülk, bir şey kalmadığı için bir hayli fakirdi; yalnız çok soylu bir aileden olduğu için çok itibar görürdü.

Hz. Hatice ile Evlenmesi

Kureyş hanımlarından olan Hz.Hatice ticaretle uğraşmakta idi. Çok zengin ve dul olduğundan, mallarını idare etmesi, ticaretini sürdürmesi için emin bir kişi olarak gördüğü  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i kendisine yardımcı seçti. Daha sonra  Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile Hz.Hatice evlendiler. Evlendiklerinde  Peygamber Efendimiz (s.a.v)  25, Hz.Hatice ise 38 veya 40 yaşlarında idi.  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, Hz.Hatice’den iki erkek, dört kız çocuğu olmuştur. Bütün evlâtları kendi zamanında âhiret dünyasına göç etti. Hayatta kalan tek evlâtları Hz.Fâtıma ise  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, Peygamberliği zamanında Hicret’ten 11 yıl önce dünyaya gelmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in soyu çok sevdiği kızı “Ehl-i Beyt”ten olan Hz.Fâtıma’dan yürümüştür. Hz.Fâtıma’dan da, Hz.Peygamber’in çok sevdikleri “Ehl-i Beyt”ten olan torunları Hz.Hasan ile Hz.Hüseyin dünyaya gelmişlerdir.

İlk Vahy’in Gelişi

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ilk vahy’in gelişini şöyle anlatıyorlardı:

“Hirâ dağında, adımın çağrıldığını duyardım; fakat çağıranı göremezdim. Derken bir gün melek göründü bana; kucakladı beni, göğsüne bastırdı, sıktı ve «Oku» dedi. Ben okumak bilmem dedim. Tekrar sıktı «Oku» dedi. Aynı sözü söyledim. Yine sıktı «Oku»” dedi. Ve Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyetlerini okudu:

“(1) Oku Rabbinin adıyla ki bütün mahlûkatı yarattı, (2) İnsanı da bir parça kan pıhtısından var etti; (3) Oku ve Rabbin, pek büyük bir kerem sâhibidir, (4) Öyle bir Rab ki kalemle öğretmiştir, (5) İnsana bilmediğini belletmiştir (öğretmiştir).” (Alâk 1-5. âyetler)

Bu âyetler Hz.Muhammed’e ilk inen sûrenin ilk beş âyetidir.Hz.Muhammed’e, Allah tarafından ilk vahiy Ramazan ayında nâzil olmuştur.

“Ramazan ayı ki onda Kur’ân inzal olunmuştur. Kur’ân nas için aynı hidâyettir; doğru yola götüren, hak ile bâtıl arasını ayıran açık delillerdir.” (Bakara 185. âyet)

Kur’ân-ı Kerîm, Hz.Peygamber ebedî âleme göçene kadar 23 yılda tamamlanmıştır. Nâzil olan bütün âyetler, Allah tarafından zaman zaman vahiy edilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de; kulun, yani Peygamber’in Allah ile ancak vahiy yoluyla konuşabileceği anlatılmaktadır. Bu konudaki âyetler de şunlardır:

“Vahiyle veya perde ardından olması veya bir elçi gönderip ona kendi izniyle dilediği şeyi vahiy etmesi suretlerinden başka hiçbir suretle Allah’ın konuşması hiçbir insana müyesser olmaz. Çünkü O yücedir, işinde hakimdir.” (Şûra 51. âyet)

“(192) Kur’ân şüphesiz Rabbelâleminin indirmesidir. (193-194-195) Sen Tanrı azâbıyla korkutanlardan olasın diye onu «ruh-i emin» açık olan Arap diliyle indirmiştir.” (Şuarâ 192-195. âyetler)

“ (16) (Ey Muhammed)! Vahiy bitmesin diye acele almak için dilini kımıldatma. (17) Çünkü onu kalbinde toplamak ve lisanında kıraatini sabit kılmak bize aittir. (18) Sana Kur’ân-ı Kerîm’i kıraat eylediğimizde sen onun kıraatine tâbi ol. (19) Onu izah ve beyân yine bize düşer.” (Kıyâmet 16-19. âyetler)


Peygamber Oluşu

Peygamber Efendimiz (s.a.v) 40 yaşlarında iken (Milâdi 610), yine Hirâ dağındaki mağarada halvette bulunuyordu. Bu sefer Allah tarafından, kendisini doğrudan doğruya Peygamberlik görevine çağıran, Kur’ân-ı Kerîm’in Müddesir Sûresi’nin 1-7. âyetleri nâzil oldu.

“(1) Ey örtüsüne bürünmüş Peygamber! (2) Kalk azapla korkut. (3) Rabbini büyüklükle an, (4) Elbiseni temiz tut. (5) Azâba bais olan şeyleri bırak. (6) Çok istemek üzere bir şey verme. (7) Rabbin için her şeye katlan.”

Gelen bu “vahiy”den sonra artık “vahiy”lerin arkası kesilmedi. Sürekli ve zamana bağlı olarak “vahiy” gelmeye başladı.  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, Peygamberlik hayatı iki devreye ayrılır. Birinci devre Peygamberliğinin başlangıcından Medine’ye Hicret’ine kadar geçen 13 yıllık dönemdir (Milâdi 610-622). İkinci devre ise Hz.Peygamber’in Hicret’ten, Hak’ka vuslat edinceye kadar geçen 10 yıllık dönemdir (Milâdi 622-632).

Peygamber Efendimiz (s.a.v) halkı İslâmiyete davete başladığında, erkeklerden ilk olarak Hz.Ali, kadınlardan da Hz.Muhammed’in eşi Hz.Hatice Müslüman olmuş; ona inanmışlar, uymuşlar ve ezeli îmanlarını izhâr etmişlerdir. Belli bir süre sonra da  Peygamber Efendimiz (s.a.v); önce akrabalarını, ardından Safa Tepesine çıkarak tüm Mekke halkını, Allah’tan gelen emir gereğince açıktan açığa, Müslüman olmaya çağırmaya başladı.


Kardeşi, Veziri, Vasîysi, Halîfesi

Kur'ân-ı Kerim'in Şuarâ Sûresi’nin 214-216. âyetleri:

“(214) Pek yakın kavim ve kabileni (akrabalarını) Allah azâbıyla korkut. (215) Sana tâbi olan mü’minlere kanadını alçak tut. (Onlara karşı yumuşak davran, lûtufla muamele et) (216) Kavim ve kabilen sana karşı gelirlerse «-Ben sizin işlediklerinizden vâresteyim» dersin.”

Bu âyetler nâzil olunca Hz.Muhammed, Hz.Hatice’ye yemek hazırlatmış ve Hz.Ali’ye de; “Hâşim oğulları soyundan olanları çağırmasını” emir buyurmuşlardı.

Yemekten sonra  Peygamber Efendimiz (s.a.v) :

“Ben bütün insanlara, Tanrı elçisi olarak gönderildim. Ulu ve yüce Allah, mensub olduğum boydan, bana en yakın olanları korkutmamı buyurdu. Allah’tan başka yoktur tapacak demezseniz, sizi azâbından kurtaramam” buyurdular. Amcası Ebû Leheb; “Bizi bunun için mi çağırdın” dedi ve yakışmayacak sözler söyledi. Gelenler de dağılıp gittiler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), Hâşim oğullarını bir kere daha çağırdı. Yemekten sonra; “Ey Hâşim oğulları” dedi. “Bana itâat edin, yeryüzüne hâkim olun. İçinizden kim bana yardım eder, bu işte beni kuvvetlendirirse kardeşim, vasîyim, vezirim, vârisim ve benden sonra halîfem olur” buyurdu. İçlerinden hiçbiri cevap vermedi. Genç yaşta olan Hz.Ali ayağa kalkıp; “Ey Tanrı elçisi! Bu işte ben sana yardım edeceğim” dedi. Hz.Muhammed; “Otur” buyurdu ve sözünü bir kere daha tekrarladı. Yine Hz.Ali’den başka cevap veren çıkmadı. Üçüncü defasında Hz.Peygamber, Hz.Ali’ye; “Otur” buyurdular ve Hz.Ali’ye hitaben; “Artık kardeşim, vasîyim, vezirim, vârisim ve benden sonra halîfem sensin” demişler ve toplantıda bulunan Hâşim oğullarına “Ali’ye itâat edin” buyurmuşlardır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in getirmiş olduğu yeni din, Mekke’de büyük muhalefetle karşılaştı. Bilhassa Kureyş’in ileri gelenleri,  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in halkı İslâm’a davetine, şiddetle karşı çıktılar. Çünkü İslâmiyet puta taparlığı kaldırıyor, insan hakları üzerine birçok yenilikler getiriyordu. Bu durumda,  Peygamber Efendimiz (s.a.v) davetlerini bir müddet gizli tutmak zorunda kalmıştır.

Bu dönemde İslâm dînini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu, üst düzeyden mal ve canlarını vermekten çekinmeyen kişiler oldukları halde, onlarda bir müddet dinlerini gizlemek zorunda kalmışlardır.

Az zamanda yeni dinin müminleri çoğaldı. Bunlara “Allah’a teslim olan” anlamına gelen “İslâm” denildi. İlk Müslümanlar çok ağır hakaretler, işkenceler gördükleri halde, îmanlarından, inançlarından asla dönmediler, kendilerine ve yakınlarına yapılan işkencelere tahammül ettiler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in halkı Müslüman olmaya çağırışı, bulundukları mevki ve ellerindeki güçleri yitirebilecekleri kaygısıyla, Mekke'li müşrikleri (inkârcıları-inanmayanları) tedirgin etti. Kâ’be’den putlarının kaldırılmasının, ticaretlerini engelleyeceği ve bir takım alışkanlıklarına son verileceği için büyük bir tepki gösterdiler.

Bu ortamda Arabistan diyarı görülmemiş bir ahlâksızlık ve cehâlet içindeydi. Onun için  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den önceki Arap tarihine “Cahiliye devri” denir.  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e kadar Hak dîni Hıristiyanlıktı. Ancak Hıristiyanlık dîni, Tanrı görüşüyle de, hukuk sistemiyle de, artık insanlığın ihtiyacını gerektiği gibi karşılayamıyordu. Müslümanlık, bütün Peygamberleri Allah tarafından gönderilmiş elçiler olarak kabul ediyordu.

Bu yıllarda İslâmiyet’i kabul eden, kimsesiz ve yoksul olan Müslümanlara; müşriklerin, inkârcıların yaptıkları cefâlar, eziyetler gittikçe artmaktaydı.  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, İslâmiyet’e davete başladıklarının 10. yılında (Milâdi 620) o yılın Ramazan ayında, üç gün arayla amcası Hz.Ebû Tâlib ile vefâlı eşi Hz.Hatice vefât ettiler. Müslümanlar o yıla “Hüzün Yılı” adını verdiler.

Naat


Seccaden kumlardı…
Devirlerden diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!

Mescit mü-min, minber mü-min
Taşardı kubbelerden
Tekbir, dolardı kubbelere
“amin”

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı…
Geceler, ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!

Kapına gelenler, ya Muhammed,
Uzaktan yakından,
Mü-min döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet,
Muhammed ümmetiydi,

Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasinler!

Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi…
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi…
Nerede kaldın ey Resul,
Nerede kaldın ey Nebi?

Günler ne günlerdi ya Muhammed!
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü-minlerin vardı…
Ve bir gün, ki gaflet
Çöller kadardı.
Halime’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı!
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetinin göz bebeği,
Göklerin Resulüydün…

Elçi geldin,elçiler gönderdin…
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin,yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed?
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet,
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed!
Ebu Cehil, kıt’alar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız,
Ne adlar ezberledi ya Nebi
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık yolunu bilmiyor;
Artık yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kabe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, ya Muhammed
Bu günkü kadar!

Hasret, gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi…
Onu da yaralarlar kanadından
Gelse bir şefkat meleği…
İyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!

Vicdanlar sakat çıkmadan
İyilikler getir,güzellikler getir,
Adem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki,
Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir.
Fethedemedik, ya Muhammed,
Senelerdir!

Ne doğruluk ne doğru;
Ne iyilik ne iyi…
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi…
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yabanlar;
Semave’yi boşaltıp
Save’yi dolduranlar…
Atını hendeklerden- bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar…
Ağlasın Yesrip,
Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı…
Yere dökülmeyecekti, ey Nebi,
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar,
Yasinler!

Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar?

Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gidenlerin,
Yolar gideceklerindir.

Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil,
Peygamberlerindir,
Meleklerindir…
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi
Hakkı göremeyen gözlerdeydi!

Şu kuytu, cinlerin mi
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva –ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür

Güvercin mi kumru mu?
Kuşlarını bir sabah,
Medine’ne ye uçurdu mu?
Ey Ebva’da yatan ölü!

Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık sularıyla örtülü!

Dinleyene, hâlâ,
Çöller ses verir;
“Yaleyl” susar,
Uğultular gelir,
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü
Başta Muhammed, yanında Ebu Bekir
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!

Ebu Bekir’de nur, Osman’da nurlar,
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar.
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hakk’ın yiğitleri, şehit olurlar…
Bu mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh… kanatlıydı,

Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar,Yasinler!

Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!

Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itri, bestelesin, Tekbirini;
Evliye, okusun Kur’anlar!

Ve Kur’an’ı göz nuru ile çoğaltsın
Katış zade Osmanlar!
Na’tını Galip yazsın, Mevlidini
Süleymanlar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinanlar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır…
Dudaklar arasında saklı
Aminlerimiz vardır!…
Hacdan döner gibi gel,
Miraçtan iner gibi gel!
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanat, rüzgar kanat,
Hızır kanat, Cibril kanat,
Nisan kanat, bahar kanat,
Ayetlerini ezber bilen
Yapraklar kanat…
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler günahsızlar!

Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa
Ezanlarını Davud okusun!

Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasinler!

Arif Nihat Asya