|
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak
Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim
Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim
Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Nurullah Genç
|
Yağmur
Kırk Hadis / diyanet.gov.tr
|
1. Allah Rasûlü (s.a.v.) : “Din nasihattır / samimiyettir” buyurdu. “Kime
Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine,
Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi.
> Müslim, İmân, 95.
2. İslâm, güzel ahlâktır.
> Kenzü’l-Ummâl, 3/17, Hadis No: 5225.
3. İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.
> Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.
4. Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret
ettirmeyiniz.
> Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.
5. İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri
de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür.
> Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6.
6. Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.
> Tirmizî, İlm, 14.
7. Mümin, bir delikten
iki defa sokulmaz.(Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)
> Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.
8. Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın
kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel
ahlakın gereğine göre davran.
> Tirmizî, Birr, 55.
9. Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.
> Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî, fiu’abü’l-Îmân,
4/334.
10. İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah
(Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir
şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.
> Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58.
11. Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer
buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı
koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.
> Müslim, Îmân, 78; Ebû
Dâvûd, Salât, 248.
12. İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah
korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren
göz.
> Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12.
13. Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.
> İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta’, Akdıye, 31.
14. Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için
istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.
> Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.
15. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu
(düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse
Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa,
bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah
da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.
> Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.
16. İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe
de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.
> Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.
17. Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu
kimsedir.
> Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.
18. Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin,
birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana,
üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.
> Buhârî, Edeb, 57, 58.
19. Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete
götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye
yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan
söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.
> Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.
20. (Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek
şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.
> Tirmizî, Birr, 58.
21. (Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip
kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen
sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için
sadakadır.
> Tirmizî, Birr, 36.
22. Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama
o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.
> Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.
23. Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.
> Tirmizî, Birr, 3.
24. Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir : Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası.
> İbn Mâce, Dua, 11.
25. Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.
> Tirmizî, Birr, 33.
26. Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi
davrananlarınızdır.
> Tirmizî, Radâ’, 11; ‹bn Mâce, Nikâh, 50.
27. Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.
> Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.
28. Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret
ederek: “Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp
gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız”
buyurmuştur.
> Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.
29. (İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir
ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah’a şirk koşmak, sihir, Allah’ın
haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak,
suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu.
> Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144.
30. Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet
etmesin. Allah’a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun.
Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.
> Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75.
31. Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu
ki; ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.
> Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141.
32. Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile)
ibadetle geçiren kimse gibidir.
> Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41; / Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78.
33. Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
> Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.
34. Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali
vardır; O’nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder
ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir
darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.
> Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 61.
35. Bizi aldatan bizden değildir.
> Müslim, Îmân, 164.
36. Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe) cennete giremezler.
> Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79.
37. İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.
> İbn Mâce, Ruhûn, 4.
38. Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan,
hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.
> Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10.
39. İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut
sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.
> Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.
40. Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı
kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize
itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz.
> Tirmizî, Cum’a, 80
|
Kırk Hadis / sonpeygamber.info
|
> Hz. Peygamber’in (s.a.v.) “Ümmetimden kim kırk hadis
ezberlerse, Allah onu âlimler ve fakihler arasında diriltsin” duasına mazhar
olmak isteyen inananlar asırlar boyunca kırk hadis geleneğini sürdüre gelmişlerdir. Sonpeygamber.info Web Portalı'nın hazırladığı bir kırk hadis derlemesini sizlere sunuyoruz.
1. “Her işittiğini söylemek, kişiye yalan olarak yeter.”
> Müslim, İman 3
2. “İki özellik vardır ki bunlar bir mü’minde bulunmaz:
Cimrilik ve kötü ahlâk.”
> Tirmizî, Birr 41
3. “Kuvvetli mü’min Allah katında zayıf mü’minden daha
hayırlıdır.”
> Müslim, Kader 8
4. “Hiç kimse öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermesin.”
> Müslim, Akdiye 16
5. “Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan,
ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve cimrilikten sana sığınırım. Kabir
azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım!”
> Müslim, Zikir 50
6. “Müslüman evlerinin içinde en hayırlı ev, içinde yetime
bakılan evdir. Müslümanların evlerinin içinde en kötü ev, içinde yetime kötülük
yapılan evdir.”
> İbni Mâce, Edeb 6
7. “Hiçbir kimse kendi kazancından daha hayırlı bir rızık
yememiştir.”
> Buhârî, Büyu’ 15
8. “Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile
olsa, hiçbir iyiliği küçümseme!”
> Müslim, Birr 144
9. “Hikmet ve ilim mü’minin yitik malıdır. Onu nerede
bulursa alır.”
> Tirmizî, İlim 19
10. “Yumuşak davranamayan kimse, bütün hayırlardan mahrum
kalmış sayılır.”
> Müslim, Birr 74
11. “Kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi
Müslüman oluşundandır.”
> Tirmizî, Zühd 11
12. “Allah, sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza
bakar. O, sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.”
> Müslim, Birr 33
13. “Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları
tevbe edenlerdir.”
> Tirmizî, Kıyame 49
14. “Nerede olursan ol, Allah’a karşı gelmekten sakın;
yaptığın kötülüğün ardından bir iyilik yap ki bu, onu yok etsin; insanlara
karşı güzel ahlâkın gereğine göre davran.”
> Tirmizî, Birr 55
15. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi
sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olmazsınız.”
> Müslim, İman 93
16. “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı
göstermeyen bizden değildir.”
> Tirmizî, Birr 15
17. “Mazlumun duası ile Allah arasında bir perde yoktur.
Bedduasını almaktan sakının.”
> Buhârî, İman 4
18. “Ey insanlar! Takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz
(dua ve ibadet etmekten) usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah’a
en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır.”
> Buhârî, İman 16
19. “Bizi aldatan bizden değildir”
> Müslim, İman 164
20. “Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.”
> Tirmizî, İlim
14
21. “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir
hediye vermiş olamaz.”
> Tirmizî, Birr 33
22. “Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin,
birbirinize sırt çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir Müslümanın,
(din) kardeşi ile üç günden fazla dargın durması helal olmaz.”
> Buhârî, Edeb,
57-58
23. “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”
> Müslim, Fedail 66
24. “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret
ettirmeyiniz.”
> Buhârî, İlim 12
25. “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe
asla sapıtmayacaksınız: Allah’ın Kitab’ı ve Rasulü’nün sünneti.”
> Muvatta,
Kader 3
26. “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona
erer; şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim,
kendisine dua eden hayırlı evlat.”
> Müslim, Vasiyet 14
27. “Her dinin (mensuplarının) kendine özgü (ağır basan) bir
ahlâkı vardır. İslam (ın mensuplarının ağır basan) ahlâkı, hayâdır.”
> İbni
Mâce, Zühd 17
28. “Mü’min ülfet sahibidir. Ülfet etmeyen (insanlarla
kaynaşmayan) ve ülfet edilmeyen (kendisiyle kaynaşılmayan) kişide hayır
yoktur.”
> Ahmed b. Hanbel, II / 400
29. “Boş işlerle uğraşmaktan uzak durması, kişinin
Müslümanlığının güzelliğindendir.”
> Tirmizî, Zühd 11
30. “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu
kimsedir. Mü’min ise insanların canları ve malları konusunda kendisinden emin
olduğu kimsedir.”
> Tirmizî, İman 12
31. “Müslüman kardeşini hor görmesi, kişiye kötülük olarak
yeter.”
> Müslim, İman 164
32. “Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili
doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.”
> Ahmed b. Hanbel, Müsned, III / 198
33. “Allah’ın rızası, anne babanın rızasındadır. Allah’ın
öfkesi de anne babanın öfkesindedir.”
> Tirmizî, Birr 3
34. “Bir kul, dünyada başka bir kulun ayıbını örterse
kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter.”
> Müslim, Birr 72
35. “İki nimet vardır ki insanların çoğu, bu nimetleri
değerlendirmekte aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.”
> Buhârî, Rikak 1
36. “Emanet kaybedildiğinde (iş ehil olmayana verildiğinde)
kıyameti bekle.”
> Buhârî, İlim 59
37. “Doğrulukta tehlike görseniz de ondan ayrılmayın. Zira
kurtuluş ancak doğruluktadır.”
> et-Tergîb ve’t-Tertîb, III / 590
38. “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.”
> Tirmizî, Kıyame 25
39. “Allah; sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi
sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur.”
> Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat 1 / 275
> Buhârî, İman 7 |
Salât-ı Münciye / Salâten Tuncîna
|
> Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ
âl-i seyyidinâ Muhammedin salâten tuncînâ biha min cemîil'ehvâli vel'âfât. Ve
takdîlenâ bihâ cemîal'hâcât. Ve tutahhiruna, bihâ min cemîis'seyyiât. Ve
terfeunâ bihâ âledderacât. Ve tubelliğunâ bihâ eksal'ğâyât, min cemî'ilhayrâti
fil'hayati ve bâdel'memât. Hasbunallâhu ve nî'mel vekîl, nî'mel mevlâ ve
nî'men'nasîr.
|
> Ey Allah'ım! Efendimiz Hz. Muhammed'e
(S.A.V.) aline (ve ümmetine) öyle bir salatu selam eyle ki, O salatu selam ile
bizi tüm endişelerden, korkulardan, felaketlerden, muhafaza eyle. O salatu
selam ile tüm hacetlerimizi ihsan eyle. O salat ile bizi bütün kötülüklerden
temizle. O salat ile bizi en yüksek derecelere yükselt. Gayelerin en son, en
yüksek makamına bizi onunla ulaştır. O salat ile hayat ve ölümümüzden sonra da
bizi tüm hayırlara kavuştur. Yüce Allah, bize kafidir. O ne güzel vekil, ne
güzel koruyucu ve ne güzel yardımcıdır.
|
Salât-ı Tefriciye
|
> Allâhumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen
alâ seyyidinâ Muhammedinillezi tenhallu bihil'ukadu, ve tenfericu bihil'kurabu,
vetukdâ bihil'havâicu, ve tunâlu bihir'regâibu, ve husnul'havâtimi, ve
yusteskal'ğamâmu bivechihil'kerimi ve alâ âlihi ve sahbihî fî kulli lemhatin ve
nefesin bi adedi kulli mâlûmin lek.
|
> Allah' ım! Her göz açıp kapamada ve her
nefeste, Sana ma'lum nesneler adedince mükemmel bir salat ve tam bir selamı
Efendimiz Muhammed (S.A.V) 'in ve bütün Âl ve Ashabının üzerine indir ki;
Onunla düğümler çözülür, sıkıntılar dağılır, ihtiyaçlar giderilir, istekler ve
hüsn-ü hatimeler elde edilir ve mübarek yüzü hürmetine bulutlardan yağmur
istenilir.
|
Salavat-ı Şerife Getirmenin Fazileti
|
Efendimiz Aleyhisselam buyurdu :
İsmimi duyunca salavat getirmeyen, insanların en cimrisidir.
\
Bana en yakın olanlar, üzerime en çok salavat getirenler olacaktır.
\
Üzerime salavat getirirseniz Allah da (c.c) sizin
üzerinize salavat getirir.
\
Üzerime salavat getirmeden dağılan bir topluluk pişmanlık duyacaklardır.
\
Bana salavat getirin. Nerede olursanız olun salavatınız
bana ulaşır.
\
Allah Teala (C.C) buyurdu: "Bir defa salavat getirene
Ben ve meleklerim on defa salavat getiririz."
\
Cuma günü ve geceleri üzerime (100) defa salavat getirenin
Allah Teala (c.c) otuzu dünyaya, yetmişi ahirete ait olmak üzere yüz hacetini
kabul eder.
\
Dua ile sema arasında bir engel vardır. Üzerime salavat
getirilince engel açılır, dua yerine ulaşır.
\
Sünnetimi ihya eden, üzerime salavat getiren, darda
kalanlara yardımda bulunanlar kıyamet gününde arşın gölgesinde olacaklardır.
\
Sırat üzerinde kalmış, hurma yaprağı gibi tirtir titreyen
bir adam gördüm .O anda üzerime getirdiği salavat-i şerife gelip o durumdan onu
kurtardı.
\
Dün gece acayip bir şey gördüm. Adamın biri Sırat üzerinde
düşüp kalkıyordu. O anda üzerime getirdiği salavat geldi. Elinden tuttuğu gibi
Sırat'tan geçirdi.
\
Meclislerinizi salavat ile süsleyiniz.,
\
Kıyamet günü büyük ecir almak isteyen, üzerime salavat
getirsin.
\
Cuma günü üzerime (80) kere salavat getirenin seksen
senelik günahı affolunur.
\
Üzerime salavat getirilmeden yapılan hiçbir dua kabul
olunmaz.
\
Karşılaşan iki mü 'min salavat getirerek musafaha
ederlerse, geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır.
\
Üzerime (100) defa salavat getirene, Allâh (c.c.) bin defa
rahmet nazarı ile bakar. İştiyakla daha fazla getiren için kıyamet gününde
şefaat ve şahitlik ederim.
\
Üzerime bir günde (1000) defa salavat getiren kimseye
cennetteki makamı gösterilmedikçe ölmez.
\
Cuma günü üzerime (100) defa salavat-i şerife getiren
kimse kıyamette öyle bir nur ile gelecek ki, eğer o nur bütün mahşer ehline
taksim edilse hepsine yeterdi.
\
Ömrünü boş yere heba eden kişinin kaybettiği zamanı telafi
etmesi için salavat-i şerife ile meşgul olmalıdır. Eğer bütün Ömrünü ibadetle
geçirmiş olsan sonra bir defa salavat-i şerife getirsen, getirdiğin salavat
bütün ibadetlerinden daha ağır gelirdi. Çünkü sen kendi gücün nispetinde
salavat getirmektesin.
\
Allah Teala da (C.C) Rububiyyeti hesabıyla senin bir
salavatına karşılık sana on salavat getirmektedir. Yani Allah Teala(C.C) sana
on defa rahmet nazarıyla bakmaktadır. Allah Teala'nin (C.C) kuluna nazar-i rahmeti; insin, cinnin
ibadetinden daha hayırlıdır. Çünkü Allah (C.C) bir kuluna rahmeti ile nazar edince o kul
azaba dûçar olmaz.
\
Allah Teala(C.C), perşembe günü ikindi vakti, melekleri
salavat-i şerife getirenlerin ismini yazmak için yeryüzüne gönderir. Cuma günü
ve gecesi salavat getirmeyi ihmal etmemelidir.
\
Salavat-i Şerife dünya ve ahirette insanin derecesini yüceltir. Onu
büyük bir nur sahibi kılar. Kazancı en bol bir ticaret kaynağıdır.
|
Salavat-ı Şerifeler
Aleyhisselam (a.s)
> Allahın
selamı, onun üzerine olsun.
\
Aleyhissalatu
vesselam (a.s)
> Allahın
salatu selamı onun üzerine olsun.
\
Sallallahu (Teala) aleyhi ve sellem (s.a.v)
> Allahu Teala, Ona salatu selam etsin.
\
Allahumme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed
(a.s.m)
> Allahım! (peygamberimiz) Hz.Muhammed'e ve aline
(evladu iyaline) rahmet eyle.
\
Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala
alihi ve sahbihi ve sellim
> Ey Allahım ! Efendimiz, büyüğümüz Muhammed'e, evladu
iyaline, ashabına salatu selam eyle. (Rahmet et, selametlik ver.)
\
Allahumme salli ala Muhammedin ve
enzilhul'muk'adel'mukarrabe indeke yevmel'kıyameti.
> Ey Allah'ım! Hz. Muhammed'e Salatu selam et, ve onu
kıyamet gününde sana yakın bir yere (makam-ı Mahmud'a) indir.
\
Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin
tıbbil'kulubi ve devaiha ve afiyetil, abdani ve şifaiha ve nuril'ebsari ve
ziyaiha ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.
> Ey Allahım ! kalblerin doktoru ve devası, vucutların
şifası, gözlerin nuru ve ziyası olan Muhammed'e (S.A.V) aline ve ashabına
salatu selam eyle.
\
Allahumme salli ve sellim ve barik ala seyyidina
Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammedin bi'adedi ilmike
> Ey Allahım ! efendimiz Hz. Muhammed'e (S.A.V) ve
efendimiz Hz.Muhammedin (S.A.V) aline nihayetsiz olan ilminin adedince salatu
selam ve bereketler ihsan eyle.
\
Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin
mahtelefel-melevani ve teakabel-asarani ve kerraral-cedidani
vestekbelel-ferkadani ve belliğ ruhahu ve ervaha ehl-i beytihi minnat-tahiyyete
vesselame verham ve barik ve sellim aleyhi ve aleyhim teslimen kesiran kesira.
> Allah'ım melevan, asaran, cedidan ve ferkadan
yıldızları devam ettiği müddetçe Efendimiz Muhammed'e (S.A.V) salat ve selam
eyle. O'nun ve ehl-i beytinin ruhuna bizden saygı ve selam ulaştır.
\
Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali
Muhammedin ve Ademe ve Nuhin ve İbrahime ve Musa ve İsa ve ma beynehum
minen'nebiyyine vel'murselin. Salevatullahi ve selamuhu aleyhim ecmain.
> Allahım ! Hz.Muhammed'e (S.A.V), Hz.Adem,
Hz.Nuh, Hz.İbrahim, Hz.İsa (A.S.V) ve bunların arasında (gelip geçmiş bütün)
peygamberlere rahmet ihsan eyle.
\
Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin abdike ve
Resulike ve alel'muminine vel'muminati vel'muslimine vel'muslimati.
> Allahım ! kulun ve Resulun Hz.Muhammed (s.a.v)'e
salat (Rahmet) et. Mümin olan erkek ve kadınlara, müslüman olan erkek ve
kadınlara da merhamet eyle.
\
Allahumme Salli ala Ruhi seyyidina Muhammedin fil'ervahi
ve salli ala cesedi seyyidina Muhammedin fil'ecsadi ve salli ala kabri
seyyidina Muhammedin filkuburi. Allahhumme belliğ minni tehiyyeten ve selama.
> Ey Allahım! Ruhlar içinde sevgili peygamberimiz
Hz.Muhammed'in (S.A.V) ruhuna, cesedler içinde Hz.Muhammed'in (S.A.V) cesedine, kabirler
içinde Hz.Muhammed'in (S.A.V) kabrine salatu selam eyle. Allahım, benim selamımı
sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)'in aziz ruhuna vasıl eyle (ulaştır).
\
Allahumme salli ala Muhammedin ve ezvacihi ve zurriyetihi
kema salleyte ala İbrahime, ve barik ala Muhammedin ve ezvacihi ve zurriyetihi
kema barekte ala İbrahime inneke hamidun mecid.
> Ey Allahım! Hz.Muhammed'e zevcelerine ve soyuna
rahmet et. Hz.İbrahime rahmet ettiğin gibi. Hz.Muhammed'e, zevcelerine ve
soyundan gelenlere bereket ver. Hz. İbrahime bereket verdiğin gibi. Gerçek ki,
Sen, Hamidsin (öğülmüş yalnız sensin) Mecidsin (şan ve şeref sahibisin).
\
Allahumme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed,
kema salleyte ala İbrahime ve ala ali ibrahim,. İnneke hamidun mecid.
> Ey Allahım, Hz.Muhammed’e ve O'nun âline salat et.
Hz. İbrahim (A.S.)'a ve âline salat ettiğin gibi. Şüphe yok ki, sen
Hamidsin,(Öğülmüş yalnız sensin), Mecidsin (Şan ve şeref sahibi yanlız sensin)
\
Allahumme barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammed,
kema barekte ala İbrahime ve ala ali İbrahim, İnneke hamidun mecid.
> Ey Allahım, Hz.Muhammed’e ve O'nun âline mübarek
eyle. Hz. İbrahim (A.S.)'a ve âline mübarek eylediğin gibi. Şüphe yok ki, sen
Hamidsin,(Öğülmüş yalnız sensin), Mecidsin (Şan ve şeref sahibi yanlız sensin)
\
Salâten Tuncîna;
Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i
seyyidinâ Muhammedin salâten tuncînâ biha min cemîil'ehvâli vel'âfât. Ve
takdîlenâ bihâ cemîal'hâcât. Ve tutahhiruna, bihâ min cemîis'seyyiât. Ve
terfeunâ bihâ âledderacât. Ve tubelliğunâ bihâ eksal'ğâyât, min cemî'ilhayrâti
fil'hayati ve bâdel'memât. Hasbunallâhu ve nî'mel vekîl, nî'mel mevlâ ve
nî'men'nasîr.
> Ey Allah'ım! Efendimiz Hz. Muhammed'e (S.A.V.)aline
(ve ümmetine) öyle bir salatu selam eyle ki, O salatu selam ile bizi tüm
endişelerden, korkulardan, felaketlerden, muhafaza eyle. O salatu selam ile tüm
hacetlerimizi ihsan eyle. O salat ile bizi bütün kötülüklerden temizle. O salat
ile bizi en yüksek derecelere yükselt. Gayelerin en son, en yüksek makamına
bizi onunla ulaştır. O salat ile hayat ve ölümümüzden sonra da bizi tüm
hayırlara kavuştur. Yüce Allah, bize kafidir. O ne güzel vekil, ne güzel
koruyucu ve ne güzel yardımcıdır.
\
Salât-ı Tefriciye;
Allâhumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen
alâ seyyidinâ Muhammedinillezi tenhallu bihil'ukadu, ve tenfericu bihil'kurabu,
vetukdâ bihil'havâicu, ve tunâlu bihir'regâibu, ve husnul'havâtimi, ve
yusteskal'ğamâmu bivechihil'kerimi ve alâ âlihi ve sahbihî fî kulli lemhatin ve
nefesin bi adedi kulli mâlûmin lek.
> Allah' ım! Her göz açıp kapamada ve her nefeste, Sana ma'lum
nesneler adedince mükemmel bir salat ve tam bir selamı Efendimiz Muhammed
(S.A.V) 'in ve bütün Âl ve Ashabının üzerine indir ki; Onunla düğümler çözülür,
sıkıntılar dağılır, ihtiyaçlar giderilir, istekler ve hüsn-ü hatimeler elde
edilir ve mübarek yüzü hürmetine bulutlardan yağmur istenilir.
|
Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) Hayatı
|
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hicret’ten 52 yıl önce (Milâdi 570),
Rebiülevvel ayının 17. gününde Mekke şehrinde dünyaya gelmişlerdir. Babası, Hz.
Abdullah daha
Peygamber Efendimiz (s.a.v) dünyaya gelmeden, 25 yaşlarında vefât etmiştir.
Annesi, Hz. Âmine’yi ise 6 yaşında iken kaybetmiştir. Küçük yaşta babasını ve
annesini kaybeden
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i, dedesi Abdülmuttâlib himayesine aldı ve o
zamana kadar kimseye verilmemiş olan Muhammed adını kendisine verdi. O da bir
yıl sonra vefât edince,
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i amcalarından, Hz. Ali’nin babası Hz. Ebû
Tâlib yanına alıp büyütmüştür.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Mekke’nin en büyük ailesi olan
Hâşimiler’dendi.
Peygamberler, Peygamber olarak dünyaya gelirler ve o vazife
için yaratılmışlardır. Peygamberlik gibi ağır bir emaneti yüklenmek için bir
hazırlık devresi geçirirler, sonunda ilâhi vahye mazhar olurlar ve insanlara
ilâhi emirleri tebliğe başlarlar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hayatı, Peygamberliğini açıklamaya emir
alıncaya kadar; sade, temiz, çok dürüst ve yaşayışı da insanlığa örnek bir
yaşayış idi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) genç yaşlarında iken bütün Hicâz’da, daha
Peygamberlik gelmeden önce, huylarının güzelliği ve her hususta emin oluşları
dolayısıyla, Araplar tarafından “Muhammed’ül Emin” diye anılmaya başlanmıştı.
Babasından mal, mülk, bir şey kalmadığı için bir hayli fakirdi; yalnız çok
soylu bir aileden olduğu için çok itibar görürdü.
Hz. Hatice ile Evlenmesi
Kureyş hanımlarından olan Hz.Hatice ticaretle uğraşmakta
idi. Çok zengin ve dul olduğundan, mallarını idare etmesi, ticaretini
sürdürmesi için emin bir kişi olarak gördüğü
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i kendisine yardımcı
seçti. Daha sonra
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile Hz.Hatice evlendiler. Evlendiklerinde
Peygamber Efendimiz (s.a.v) 25, Hz.Hatice ise 38 veya 40 yaşlarında idi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in,
Hz.Hatice’den iki erkek, dört kız çocuğu olmuştur. Bütün evlâtları kendi
zamanında âhiret dünyasına göç etti. Hayatta kalan tek evlâtları Hz.Fâtıma ise
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, Peygamberliği zamanında Hicret’ten 11 yıl önce dünyaya
gelmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in soyu çok sevdiği kızı “Ehl-i Beyt”ten olan
Hz.Fâtıma’dan yürümüştür. Hz.Fâtıma’dan da, Hz.Peygamber’in çok sevdikleri
“Ehl-i Beyt”ten olan torunları Hz.Hasan ile Hz.Hüseyin dünyaya gelmişlerdir.
İlk Vahy’in Gelişi
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ilk vahy’in gelişini şöyle anlatıyorlardı:
“Hirâ dağında, adımın çağrıldığını duyardım; fakat çağıranı
göremezdim. Derken bir gün melek göründü bana; kucakladı beni, göğsüne
bastırdı, sıktı ve «Oku» dedi. Ben okumak bilmem dedim. Tekrar sıktı «Oku»
dedi. Aynı sözü söyledim. Yine sıktı «Oku»” dedi. Ve Kur’ân-ı Kerîm’in şu
âyetlerini okudu:
“(1) Oku Rabbinin adıyla ki bütün mahlûkatı yarattı, (2)
İnsanı da bir parça kan pıhtısından var etti; (3) Oku ve Rabbin, pek büyük bir
kerem sâhibidir, (4) Öyle bir Rab ki kalemle öğretmiştir, (5) İnsana
bilmediğini belletmiştir (öğretmiştir).” (Alâk 1-5. âyetler)
Bu âyetler Hz.Muhammed’e ilk inen sûrenin ilk beş
âyetidir.Hz.Muhammed’e, Allah tarafından ilk vahiy Ramazan ayında nâzil
olmuştur.
“Ramazan ayı ki onda Kur’ân inzal olunmuştur. Kur’ân nas
için aynı hidâyettir; doğru yola götüren, hak ile bâtıl arasını ayıran açık
delillerdir.” (Bakara 185. âyet)
Kur’ân-ı Kerîm, Hz.Peygamber ebedî âleme göçene kadar 23
yılda tamamlanmıştır. Nâzil olan bütün âyetler, Allah tarafından zaman zaman
vahiy edilmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de; kulun, yani Peygamber’in Allah ile ancak
vahiy yoluyla konuşabileceği anlatılmaktadır. Bu konudaki âyetler de şunlardır:
“Vahiyle veya perde ardından olması veya bir elçi gönderip
ona kendi izniyle dilediği şeyi vahiy etmesi suretlerinden başka hiçbir suretle
Allah’ın konuşması hiçbir insana müyesser olmaz. Çünkü O yücedir, işinde
hakimdir.” (Şûra 51. âyet)
“(192) Kur’ân şüphesiz Rabbelâleminin indirmesidir.
(193-194-195) Sen Tanrı azâbıyla korkutanlardan olasın diye onu «ruh-i emin»
açık olan Arap diliyle indirmiştir.” (Şuarâ 192-195. âyetler)
“ (16) (Ey Muhammed)! Vahiy bitmesin diye acele almak için
dilini kımıldatma. (17) Çünkü onu kalbinde toplamak ve lisanında kıraatini
sabit kılmak bize aittir. (18) Sana Kur’ân-ı Kerîm’i kıraat eylediğimizde sen
onun kıraatine tâbi ol. (19) Onu izah ve beyân yine bize düşer.” (Kıyâmet
16-19. âyetler)
Peygamber Oluşu
Peygamber Efendimiz (s.a.v) 40 yaşlarında iken (Milâdi 610), yine Hirâ
dağındaki mağarada halvette bulunuyordu. Bu sefer Allah tarafından, kendisini
doğrudan doğruya Peygamberlik görevine çağıran, Kur’ân-ı Kerîm’in Müddesir
Sûresi’nin 1-7. âyetleri nâzil oldu.
“(1) Ey örtüsüne bürünmüş Peygamber! (2) Kalk azapla korkut.
(3) Rabbini büyüklükle an, (4) Elbiseni temiz tut. (5) Azâba bais olan şeyleri
bırak. (6) Çok istemek üzere bir şey verme. (7) Rabbin için her şeye katlan.”
Gelen bu “vahiy”den sonra artık “vahiy”lerin arkası
kesilmedi. Sürekli ve zamana bağlı olarak “vahiy” gelmeye başladı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, Peygamberlik hayatı iki devreye ayrılır. Birinci devre
Peygamberliğinin başlangıcından Medine’ye Hicret’ine kadar geçen 13 yıllık
dönemdir (Milâdi 610-622). İkinci devre ise Hz.Peygamber’in Hicret’ten, Hak’ka
vuslat edinceye kadar geçen 10 yıllık dönemdir (Milâdi 622-632).
Peygamber Efendimiz (s.a.v) halkı İslâmiyete davete başladığında,
erkeklerden ilk olarak Hz.Ali, kadınlardan da Hz.Muhammed’in eşi Hz.Hatice
Müslüman olmuş; ona inanmışlar, uymuşlar ve ezeli îmanlarını izhâr etmişlerdir.
Belli bir süre sonra da
Peygamber Efendimiz (s.a.v); önce akrabalarını, ardından Safa Tepesine
çıkarak tüm Mekke halkını, Allah’tan gelen emir gereğince açıktan açığa,
Müslüman olmaya çağırmaya başladı.
Kardeşi, Veziri, Vasîysi, Halîfesi
Kur'ân-ı Kerim'in Şuarâ Sûresi’nin 214-216. âyetleri:
“(214) Pek yakın kavim ve kabileni (akrabalarını) Allah
azâbıyla korkut. (215) Sana tâbi olan mü’minlere kanadını alçak tut. (Onlara
karşı yumuşak davran, lûtufla muamele et) (216) Kavim ve kabilen sana karşı
gelirlerse «-Ben sizin işlediklerinizden vâresteyim» dersin.”
Bu âyetler nâzil olunca Hz.Muhammed, Hz.Hatice’ye yemek
hazırlatmış ve Hz.Ali’ye de; “Hâşim oğulları soyundan olanları çağırmasını”
emir buyurmuşlardı.
Yemekten sonra
Peygamber Efendimiz (s.a.v) :
“Ben bütün insanlara, Tanrı elçisi olarak gönderildim. Ulu
ve yüce Allah, mensub olduğum boydan, bana en yakın olanları korkutmamı
buyurdu. Allah’tan başka yoktur tapacak demezseniz, sizi azâbından kurtaramam”
buyurdular. Amcası Ebû Leheb; “Bizi bunun için mi çağırdın” dedi ve
yakışmayacak sözler söyledi. Gelenler de dağılıp gittiler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), Hâşim oğullarını bir kere daha çağırdı.
Yemekten sonra; “Ey Hâşim oğulları” dedi. “Bana itâat edin, yeryüzüne
hâkim olun. İçinizden kim bana yardım eder, bu işte beni kuvvetlendirirse
kardeşim, vasîyim, vezirim, vârisim ve benden sonra halîfem olur” buyurdu.
İçlerinden hiçbiri cevap vermedi. Genç yaşta olan Hz.Ali ayağa kalkıp; “Ey
Tanrı elçisi! Bu işte ben sana yardım edeceğim” dedi. Hz.Muhammed; “Otur”
buyurdu ve sözünü bir kere daha tekrarladı. Yine Hz.Ali’den başka cevap veren
çıkmadı. Üçüncü defasında Hz.Peygamber, Hz.Ali’ye; “Otur” buyurdular ve
Hz.Ali’ye hitaben; “Artık kardeşim, vasîyim, vezirim, vârisim ve benden sonra
halîfem sensin” demişler ve toplantıda bulunan Hâşim oğullarına “Ali’ye itâat
edin” buyurmuşlardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in getirmiş olduğu yeni din, Mekke’de büyük
muhalefetle karşılaştı. Bilhassa Kureyş’in ileri gelenleri,
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in
halkı İslâm’a davetine, şiddetle karşı çıktılar. Çünkü İslâmiyet puta taparlığı
kaldırıyor, insan hakları üzerine birçok yenilikler getiriyordu. Bu durumda,
Peygamber Efendimiz (s.a.v) davetlerini bir müddet gizli tutmak zorunda kalmıştır.
Bu dönemde İslâm dînini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu,
üst düzeyden mal ve canlarını vermekten çekinmeyen kişiler oldukları halde,
onlarda bir müddet dinlerini gizlemek zorunda kalmışlardır.
Az zamanda yeni dinin müminleri çoğaldı. Bunlara “Allah’a
teslim olan” anlamına gelen “İslâm” denildi. İlk Müslümanlar çok ağır
hakaretler, işkenceler gördükleri halde, îmanlarından, inançlarından asla
dönmediler, kendilerine ve yakınlarına yapılan işkencelere tahammül ettiler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in halkı Müslüman olmaya çağırışı, bulundukları
mevki ve ellerindeki güçleri yitirebilecekleri kaygısıyla, Mekke'li müşrikleri
(inkârcıları-inanmayanları) tedirgin etti. Kâ’be’den putlarının
kaldırılmasının, ticaretlerini engelleyeceği ve bir takım alışkanlıklarına son
verileceği için büyük bir tepki gösterdiler.
Bu ortamda Arabistan diyarı görülmemiş bir ahlâksızlık ve
cehâlet içindeydi. Onun için
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den önceki Arap tarihine “Cahiliye
devri” denir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e kadar Hak dîni Hıristiyanlıktı. Ancak Hıristiyanlık
dîni, Tanrı görüşüyle de, hukuk sistemiyle de, artık insanlığın ihtiyacını
gerektiği gibi karşılayamıyordu. Müslümanlık, bütün Peygamberleri Allah
tarafından gönderilmiş elçiler olarak kabul ediyordu.
Bu yıllarda İslâmiyet’i kabul eden, kimsesiz ve yoksul olan
Müslümanlara; müşriklerin, inkârcıların yaptıkları cefâlar, eziyetler gittikçe
artmaktaydı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, İslâmiyet’e davete başladıklarının 10. yılında
(Milâdi 620) o yılın Ramazan ayında, üç gün arayla amcası Hz.Ebû Tâlib ile
vefâlı eşi Hz.Hatice vefât ettiler. Müslümanlar o yıla “Hüzün Yılı” adını
verdiler.
|
Naat
|
Seccaden kumlardı…
Devirlerden diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!
Mescit mü-min, minber mü-min
Taşardı kubbelerden
Tekbir, dolardı kubbelere
“amin”
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı…
Geceler, ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!
Kapına gelenler, ya Muhammed,
Uzaktan yakından,
Mü-min döndüler kapından!
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet,
Muhammed ümmetiydi,
Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasinler!
Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi…
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi…
Nerede kaldın ey Resul,
Nerede kaldın ey Nebi?
Günler ne günlerdi ya Muhammed!
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü-minlerin vardı…
Ve bir gün, ki gaflet
Çöller kadardı.
Halime’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı!
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetinin göz bebeği,
Göklerin Resulüydün…
Elçi geldin,elçiler gönderdin…
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin,yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed?
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet,
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed!
Ebu Cehil, kıt’alar dolaşıyor!
Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız,
Ne adlar ezberledi ya Nebi
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık yolunu bilmiyor;
Artık yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kabe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, ya Muhammed
Bu günkü kadar!
Hasret, gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi…
Onu da yaralarlar kanadından
Gelse bir şefkat meleği…
İyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!
Vicdanlar sakat çıkmadan
İyilikler getir,güzellikler getir,
Adem oğullarına!
Şu gördüğün duvarlar ki,
Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir.
Fethedemedik, ya Muhammed,
Senelerdir!
Ne doğruluk ne doğru;
Ne iyilik ne iyi…
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi…
Günahın kursağında
Haramların peteği!
Bayram yaptı yabanlar;
Semave’yi boşaltıp
Save’yi dolduranlar…
Atını hendeklerden- bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar…
Ağlasın Yesrip,
Ağlasın Selman’lar!
Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı…
Yere dökülmeyecekti, ey Nebi,
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar,
Yasinler!
Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar?
Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gidenlerin,
Yolar gideceklerindir.
Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil,
Peygamberlerindir,
Meleklerindir…
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi
Hakkı göremeyen gözlerdeydi!
Şu kuytu, cinlerin mi
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva –ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür
Güvercin mi kumru mu?
Kuşlarını bir sabah,
Medine’ne ye uçurdu mu?
Ey Ebva’da yatan ölü!
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık sularıyla örtülü!
Dinleyene, hâlâ,
Çöller ses verir;
“Yaleyl” susar,
Uğultular gelir,
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü
Başta Muhammed, yanında Ebu Bekir
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!
Ebu Bekir’de nur, Osman’da nurlar,
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar.
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hakk’ın yiğitleri, şehit olurlar…
Bu mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh… kanatlıydı,
Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar,Yasinler!
Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!
Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itri, bestelesin, Tekbirini;
Evliye, okusun Kur’anlar!
Ve Kur’an’ı göz nuru ile çoğaltsın
Katış zade Osmanlar!
Na’tını Galip yazsın, Mevlidini
Süleymanlar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinanlar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır…
Dudaklar arasında saklı
Aminlerimiz vardır!…
Hacdan döner gibi gel,
Miraçtan iner gibi gel!
Bekliyoruz yıllardır!
Bulutlar kanat, rüzgar kanat,
Hızır kanat, Cibril kanat,
Nisan kanat, bahar kanat,
Ayetlerini ezber bilen
Yapraklar kanat…
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa
Ezanlarını Davud okusun!
Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasinler! |
Arif Nihat Asya
|
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)